. "Bir dakika.. Hey! Sen! Siyah gömlekli!" diye bağırdı birisi. Arkamı döndüğümde bağıranın yaşlı bir kadın olduğunu gördüm. Kıyafetleri eskiydi. Büyük ihtimalle bir falcıydı. Bunlara pek inanmazdım; dönüp gidebilirdim, ama gitmedim. Yavaşça ona doğru yürüdüm. Yanına geldiğimde nedense nefes nefese kalmıştım. Geniş Londra sokakları birden daracık oluvermişti. "Efendim bayan?" dedim, nefesim biraz olsun düzelmişti. Gözlerimin içine bakarak söze başladı "Ben Grimmer.. Bana Grim diyebilirsin." dedi ve devam etmedi. Bana öylece bakıyordu. Söze girme ihtiyacı hissettim, "Size nasıl yardımcı olabilirim Mrs. Grim?" dedim. Kadın istediğini almış gibiydi. "Sadece beni takip et." dedi boğuk ve bir o kadar da etkileyici bir sesle. İster istemez onu takip etmeye başladım. Geniş yolda bir o yöne bir o yöne kıvrılıyordu. Açıkçası şaşırmıştım. Biraz sonra aniden durdu. Bende durdum. Yol bitmişti. "Ama nasıl olur? Burası Londra burada yol nasıl bitebilir?" dedim kekeleyerek. Çok korkmuştum. Kafasını bana doğru çevirdi. Yüzünde ufak bir tebessüm vardı. Alaycı bir tavırla "Burası senin kaderin Manfrid.." dedi. Ona adımı söylememiştim. Sanki ne düşündüğümü biliyormuş gibi "Adını nereden bildiğim önemli değil. Şuan da sadece düşünmeni istiyorum." dedi. Ne yapmam gerektiğini tam olarak anlayamamıştım. "Ne üzerine?" diye sordum. Bu arada yol bitimindeki siyah duman kütlesi rengini griye bırakıyordu. "Herşey üzerine.." dedi ve boğazını temizledikten sonra devam etti "Özellikle yeteneğin üzerine." dedikten sonra birden yokoldu. Şok olmuştum. Biraz ilerledim. Grileşmiş duman biraz daha şeffaflaşmıştı. İleriye bulanık bir biçimde görebiliyordum veya öyle sanıyordum. İleride bir çocuk ve bir adam vardı. Evet evet bu ben ve babamdık. Birden bir kadın belirdi. Babam o kadınla konuşmaya başladı.
Söze babam başladı:
- Merhaba Eloise.. Uzun zaman oldu.
- Tam 24 yıl Dharma. Tam 24 yıl oldu. Charles'tan sonra hiç görüşmedik.
- Evet. O çok iyi bir büyücü oldu. Seni temin ederim.
- Biliyorum. Onu izliyorum. Hergün biraz daha iyi oluyor.
- Umarım Manfrid'de öyle bir çocuk olur.
- Umarız.
- Onu ne zaman alabilirim?
- Bir kaç ay sonra..
- Peki.
. Babam beni kadına verdi. Elimi sakince bıraktı ve ağzından tek bir cümle çıktı "Seni alamaya geleceğim evlat." dedi ve arkasını dönüp gitti. Hatırlamaya başlamıştım. O kadın beni bir yere götürmüştü. Karanlık bir yere. Bir depo gibiydi. Orada tam 7 ay kalmıştım. Hergün geliyor ve beni kırbaçlıyordu. Nedenini bilmediğim bir şekilde bana işkence yapıyordu. Bana elini bile sürmeden yerde kıvranmamı sağlayabiliyordu. Sadece bir iki söz ile. Bunu nasıl yapabilmişti. Kızdığım kişi o kadın değil babamdı. Beni nasıl bir kadına emanet etmişti? Çığlık atmak istiyordum. Ama beceremedim. Sesim çıkmadı. Birden bana işkence eden kadın belirdi. Bana doğru geliyordu. İşlemeli bir sopa kaldırdı ve "Crucio!" diye bağırdı.
. Londra'da sıcak bir gündü. Bahçenin önündeki paptyalar Frottes 23/26'ya bahar havası veriyordu. Akşamki rüyanın etkisinde kalmış olamlıyım ki hala kaburgalarım sızlıyordu. Ahşap merdivenlerden aşağıya indim. Annem ve babam sessizce kahvaltı yapıyordu. Beni gören annem birden ayağı fırladı "Ah.. Manfrid? Ne zaman uyandın." dedi ve ocağa doğru ilerledi. "Gel otur. Sana çay koyayım." dedi ve önümdeki büyük bardağa çayı boşaltıverdi. Hala akşamki rüyanın etkisindeydim. Acaba gerçekten yaşanmış olabilir miydi? Göz ucuyla babama baktım. Beni farkedince o da bana bakmaya başladı. Bir kaç saniye sonra biraz tebessüm etti bende mecburen gülümsedim ve kahvaltı etmeye başladım. "Bugün ne yapmayı planlıyorsun?" dedi annem meraklı bir sesle. "İstersen benimle mağazaya gelebilirsin." diye ekledi babam. "Hayır baba, sağol... Seninle birlikte raf düzenlemek istemiyorum." dedim büyük bir güvenle. Bu sözüme karşılık babam üzülmüşe benziyordu. "Ee o zaman bir planın vardır ha?" dedi annem, soğuk havayı bozmaya çalışır gibiydi. Çayımdan bir yudum aldım ve "Kütüphaneye gitmem gerek. Birkaç ödevim var." dedim. Buzdolabının üzerindeki kedi biblosuna rağmen hemen yanındaki küçük saate gözüm ilişti. Aman Tanrım! Saat 12 idi. Hemen kalktım. "Benim çıkmam gerek geç kalıyorum." dedim. Annem ve babamın şaşkın bakışları arasından sıyrılıp odama fırladım. Bir Aman Tanrım da orda patlattım. Giyecek hiçbirşeyim yoktu. Mümkün olduğunca kararlı bir sesle "Anne! Giyecek hiçbirşeyim yok!" dedim anneme, beni duyması ümidiyle. Ayak sesleri gelmeye başlamıştı. Demek ki duydu dedim kendi kendime. Birkaç saniye sonra annem kapıda bitti, elinde bir gömlek vardı. Siyahtı.. Hemen elinden kaptım ve giyiverdim. Altıma uygun bir kot pantolon bulup geçiriverdim. Tekrar merdivenlerden inip kapıya yöneldim. Anne ve babama görünmek için mutfağa doğru sapıp onlara birer öpücük verdim. Lanet olsun demin anneme ve babama öpücük atmıştım. Utangaç bir ifadeyle kapıdan çıktım. Hızlıca ilerideki anayola doğru ilerledim. Kütüphane biraz ilerideydi. Biraz sonra kalbimin durduğunu zannetim. Biri bana bağırmıştı. Dolu gözler ile bağıran tarafa baktım. Bu imkansızdı. "Aynı kadın, aynı yol, aynı insanlar... Bu nasıl olur. Yoksa bu da mı rüya?" dedim kendi kendime. Ama kadın beni çağırıyordu işte. Arkamı dönüp koşmaya başlamadım. Tekrar ona doğru yürüdüm. Bana gülümsüyordu. "Efendim Mrs. Grim?" dedim kesin olmaya çalışıyordum. Bana biraz yaklaştı ve duyulamayacak kadar kısık bir sesle "Aramıza hoşgeldin evlat..." dedi.
Öncelikle çok özür diliyorum.Bir problemden dolayı satırbaşı yapamıyorum. O yüzden noktalarla koydum. Mazur görün lütfen.